FATİH CAMİİ
Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul'un özenle seçilmiş tepelerinden birine inşa ettirilen Fatih Camii, Süleymaniye Camii gibi Osmanlı kültürünün Külliye olarak adlandırılan yaşam kültürünün önemli bir sembolü. Osmanlılar bu tür büyük camileri yalnız ibadethane olarak değil sosyal yaşam içinde yer alan dönemin okulları medreseler, fakirler için yemek dağıtılan imarethaneler, kütüphaneler ve hamamlarla birlikte inşa ettiler.
“Memleket camileri içinde bu mâbed, vücûda nisbetle bir baş gibidir”. Fatih Sultân Mehmed Hân
Bir çağın sona erip yeni bir çağın başlamasının dönüm noktası olan İstanbul'un fethi, dünya tarihi bakımından büyük bir önemi haizdir.
Tarihin "Fethi Mübin" diye vasıflandırdığı bu büyük fetihten sonra Fatih Camii ve Külliyesi, Osmanlı Türk mimarîsinin İstanbul'da ilk inşâ ettiği ve geliştirdiği âbidevî eserlerindendir1.
Fatih ilçesine ve bulunduğu semte adını veren bu cami ve külliye, Fatih ilçesi Kirmastı Mahallesi sınırları içinde yer almaktadır. Medrese, dârüşşifa, tabhâne, imaret, kervansaray, hamam, sıbyan mektebi, kütüphane, muvakkithane ve türbelerden oluşan külliye ve cami, Fatih Sultân Mehmed Hân tarafından H.867-875/M.1463-1470 yıllarında kendi adına inşâ ettirilmiştir2.
Cümle kapısının iki tarafında ve üstünde yer alan onaltı satırlık arapça kitabe, inşâ tarihini göstermektedir. Yazı o devrin meşhur hattatı Ali bin Sofî'nin nefis eseridir. Bu kitabede ayrıca Fatih Sultân Mehmed'in silsile yoluyla Osman Bey'e kadar olan ecdat isimleri de zikredilmiştir3.
Caminin ilk mimarı Sinânüddin Yusuf bin Abdullah olup Kumrulu Mescid hazîresinde medfûndur. Koca Sinan ile karıştırılmaması için "Atik Sinan" ya da "Azadlı Sinan" diye adlandırılmıştır. Mimar Ayaş'ın da kendisine yardımcı olduğu zikredilmektedir.
Mimarî açıdan yapı manzumesine bakıldığında Türk İslâm mimarîsinde Koca Sinan'ın Süleymaniye külliyesi hariç, ne kendinden önce ne de sonra erişilememiş bir sanat düzeyine işaret etmektedir4.
İlk defa inşâ edilen caminin şimdiki minarelerinin yerinde birer şerefeli iki minaresinin bulunduğu, iç alanının bugünkü genişlikte, kareye yakın plânlı, yanlarda üçer adet küçük kubbe, ortada iki sütun ile iki fil ayağı üzerine oturtulmuş bir büyük kubbe ve mihrap tarafında bir yarım kubbe ile örtülü olup üç adet giriş kapısının bulunduğu kaynaklarda belirtilmektedir.
Camiin iç harem avlusu kareye yakın mustatil plânlı olup, avluya ikisi yanlarda olmak üzere üç kapıdan girilir. Etrafı on sekiz sütun üzerinde 22 kubbeli revakla çevrili olup bu kubbelerden cami tarafındaki yedi kubbenin alt kısmı, son cemâat mahallini teşkil etmekteydi5.
H.1180/M.1766'da Kurban Bayramının 3. günü güneşin doğuşundan az sonra meydana gelen şiddetli depremden sonra, camide büyük hasar meydana gelmiş ve büyük kubbe si çökmüş, minarelerinin şerefeden yukarısı da yıkılmıştır. Caminin geri kalan kısmı da yeniden ihya edilmek üzere zemine kadar yıktırılmıştır6.
Fatih Câmii'nin ilk yapısından günümüze ulaşanları şadırvan avlusunun üç duvarı, avlu ortasındaki şadırvan,câmiin taçkapısı, mihrabı, şerefe altına kadar minare kaide ve gövdeleridir7.
Her ne kadar Fatih Câmiinin ilk yapılışının ne şekilde olduğu ana hatları ile bilinmekte ise de, kıble tarafındaki duvarın bugünkü yerinde olup olmadığı ve yanlardaki duvarlarının geriye çekilip çekilmediği hususunda araştırmacılar tarafından farklı görüşler ileri sürülmüş, sonunda Yük.Mimâr Ekrem Hakkı Ayverdi arşiv belgelerinin yanı sıra inşâî ipuçlarından hareketle caminin restorasyonunu en doğru biçimde ortaya koymuştur8.
H.1180/M.1766 yılındaki depremde harap olan cami, 1767-1771 yıllarında devrin padişahı Sultân III. Mustafa tarafından dönemin Hassa Başmimârı Mehmed Tahir Ağa'ya yaptırılmıştır. Caminin ihyâsı sırasında Mimar Tahir Ağa kalan klâsik alt yapı ile yeniden yaptığı barok kısımlar arasında iyi bir uygunluk sağlamıştır.
İlk inşâ döneminde, farklı bir plân şemasına sahip olan bugünkü Fatih Camii sahnı, kareye yakın müstakil plânlıdır9.
Harım kısmını örten 26 m. çapındaki merkezî kubbe dört büyük fil ayağı üzerindeki dört büyük kemere oturtulmuş ve bu dört büyük yarım kubbe ile desteklenmiştir.
Ayrıca yarım kubbelerin etrafında tâli yarım ve tam kubbeler, mahfilleri ve dıştaki abdest alma muslukları önündeki mahalli örtmektedir.
Mihrabın sol tarafında bulunan dışarıdan rampalı çıkışlı hünkâr mahfili caminin ihyâsı sırasında, III. Mustafa tarafından ilave ettirilmiştir. Harîme açılan cephesi de barok üslûpta oymalı kafeslerle kapatılmıştır10. Şadırvan avlusundan camiye girilen taçkapı, bütünüyle beyaz mermerden yapılmış âbidevî boyutları, başarılı nispetleri ve nefis işçiliği ile basık kemerli açıklığı müteaddit silmelerle çerçevelenmiş, üstte bir sivri kemer ve bir Bursa kemeri ile kuşatılmış, helezonî yivli püsküllerle zenginleştirilmiş, mukarnas dolgu ile taçlandırılmıştır. Basık kemer ile yanlardaki mukarnaslı nişlerin üzerinde üç parça halinde düzenlenmiş sülüs hatla yazılmış kitabe yer almaktadır11.
İç harîmi örten ana kubbenin kasnağında, yarım ve küçük kubbelerin çevresinde dizi halinde pencereler bulunmakla beraber, ön ve arka cephenin duvarlarının alt kısmında on ikişer, yan duvarlarında ise on birer adet kemersiz pencere yer almıştır. İç ve dıştan söveleri, eşik ve alınlıkları mermerle kaplı ve üzerlerinde taç ayna yer almaktadır. On ve yan duvarlarının üst bölümlerinde alçıdan yapılmış iki sıra halinde kemerli pencereler ve revzenler vardır. Önceleri alçı olan pencereleri sonradan değiştirilerek ahşaptan yapılmış, kalem işlemeleriyle süslenerek özel görünümünü kaybetmiştir.
Caminin ihyâsı sırasında mermerden yapılan minberi geometrik şekillerle süslenmiş yanları şebekeli olup, çokgenli mahruti görünümdeki külahı ahşaptan yapılmıştır.
Çok güzel bir dekora sahip sedef kakmalarla bezenmiş kürsüsü ahşaptır. Minberin geri kısmında yer alan müezzinler mahfili ondört adet mermer direk üzerine istinat ettirilmiş olan mahfile, sağ tarafındaki taş merdivenle çıkılmaktadır.
Caminin iç kısmındaki arka ve yan taraflarını çevreleyen mahfili mermer sütun ve dar kemer payeleri üzerine oturmuştur. Mahfile cami içinde dört ayrı merdivenle çıkılmaktadır. Bunlardan ikisi taç kapının yanlarında diğer ikisi ise yan giriş kapılarının ön kısmında yer alan kalın duvar payeleri içindedir.
Caminin mihrabı tamamen mermerden yapılmıştır. Üst kısmı istalâktitli olup köşelerinde yeşil kum saatleriyle süslenmiş direkler bulunmaktadır.
Mihrabın başında celî sülüs ile yazılmış;
“Fenâdethül melâiketü ve hüve kaimün yüsallî fil mihrâbi”âyet-i kerimesi yazılıdır. Harîmin arka kısmında sağda ve solda imam ve müezzin odaları ile son cemâat maksureleri yer almaktadır. Ayrıca şadırvan avlusuna nazır üst pencere bölümünde iki adet mükbire yerleri hoş bir görüntüye sahiptir.
Caminin sağında ve solunda yer alan çifte şerefeli minareleri alt şerefeye kadar devrinin yapısıdır. Alt şerefelerinden itibaren yenilenen minareler, barok karakterde dalgalı bir şekilde yapılmıştır. Şerefe korkulukları ve eteği girland kabartmaları ile süslü külahlarla donatılmıştır. II. Abdülhamid devrinde minarelerin külahı zelzeleden yıkılınca taş külah olarak yapılmıştı. Ancak 1965 yılındaki onarımda taş külah iptal edilerek yerlerine kurşun kaplı ahşap külahlar yapılmıştır12. Giriş kapıları dışarıda olup sağdaki minare kaidesinin güney yüzünde Ali Kuşçu tarafından yapıldığı tahmin edilen bir güneş saati bulunmaktadır.
Şadırvanlı avlu caminin arka kısmında yer almaktadır. İstanbul'da ilk cami avlusu olmasına rağmen hatlarında ve nispetlerindeki asalet ve olgunluk ile uzun müddet kademesine erişilememiş bir eserdir. Üç kol revak aynı seviyede olup caminin arka duvarına muttasıl olan kısmı ise daha yüksekçedir.
Revak kubbelerinin harici kasnakları sekiz köşeli müsellesi kürevîlerle kemerlere oturmuştur. Kemerler umumiyetle kırmızı (somaki) taş ve mermerle münavebeli işlenmiş, yalnız mihverdekilere yeşil taş kullanılmıştır. Duvarlar haricen ve dahilen büyük ebatta köfeki taşındandır. Alt ve üst pencerelerin etrafı geniş silmelerle çerçevelenmiş, alttakilerin kenarlarına yeşil Eğriboz taşından mermer aynalar konmuştur. Pencerelerin iç ve dış söveleri gayet kuvvetli mermerdendir. Duvarlar sağlam köfeki taşından silmelerle nihayet bulmaktadır.
Revak sütunlarının sekizi yeşil Eğriboz taşından, ikisi pembe, ikisi esmer granitten, son cemâat tarafındaki büyük sütunlar ise pembe Mısır granitindendir. Sütun başlıkları tamamen istalâktitlidir. Revak kemer alınları ve silmeleri beyaz mermerdendir.
Şadırvan avlusunun biri arkada, ikisi yanlarda üç kapısı olup, kapı girişleri mermerdendir. Arka tarafta bulunan taç kapı hücreler, kum saatleri ile müzeyyen bir çerçeve ortasında istalaktit yaşmaklıdır. Kapı kemeri yeşil ve beyaz taşla işlenmiş, üstü bir taçla süslenmiştir. Yan kapılar sade ve sivri kemerlidir13.
Avlunun yan percerelerinden ikisinin iç tarafında kemer aynalara yerleştirilmiş çini panolar üzerine, celî sülüs hatla Besmele ve Ayet'el-Kürsî'nin son bölümü yazılıdır. Bu yazılar Fatih devrinden kalmadır. Yine avlunun ana girişinde bulunan kapının yanlarındaki pencerelerin dış kısmında bulunan kemer aynaların yerleştirildiği yeşil Eğriboz taşları üzerine Fatiha Sûresi ve Besmele celî sülüs ile kabartmalı şekilde yazılıdır.
Avluda bulunan şadırvanın üzeri yuvarlak ve köşeli istalaktit başlıklı sekiz adet mermer sütuna istinat ettirilmiş, üzeri kurşun kaplı mahrûtî bir çatı ile örtülüdür, iç kısmı süslemeli ve ahşap olan çatının üstü kademeli saçaklarla yukarıya doğru daralmaktadır. Haznesi mermerden olup üzerinde 16 adet abdest musluğu yer almaktadır. Bundan başka caminin sağında ve solunda zemine yerleştirilmiş abdest alma yerleri vardır. Cami içinde bulunan kuyunun suyundan tulumba ile istifade edilmektedir.
Avlunun giriş kapısının solunda ve dışarda yer alan yangın havuzu H.1241/M.1825 yılında II. Mahmud tarafından yaptırılmıştır14 Havuzun kuzey ve batı cephesinde duvar içine yerleştirilmiş basit kemerlerle örtülü beş adet çeşme yer almaktadır. Ancak bu çeşmeler metruk bir haldedir.
Külliye merkezindeki Fatih Câmii'nden başka medrese, dârüşşifa, tabhâne, imaret, kervansaray, hamam, sıbyan mektebi, kütüphane, muvakkıthâne ve türbelerden oluşmaktadır.
Külliye içinde yer alan dârüşşifa, kütüphane, muvakkıthâne, haman, sıbyan mektebi ve medreselerden beşi ortadan kalkmış, diğer bölümler, günümüzde yapı olarak mevcuttur. Sultân I. Mahmud H.1155/M.1742 de caminin güney-batı köşesine bir kütüphane, vezirlerinden Ahmed Paşa da yine bu yöndeki hazîre duvarına H.1154/M.1741 de bir çeşme ilave ettirmiştir. Külliyenin güney sınırına Sultân E. Mahmud'un annesi Nakşidil Valide Sultân (H.1233/M.1817) türbe, sebil ve sıbyan mektebinden oluşan küçük bir külliye inşâ ettirmiştir. Yüzyılımızın başlarından itibaren caminin ön kısmında Fatih Sultân Mehmed ile eşi Gülbahâr Hâtun'un türbelerini barındıran alan hazîreye dönüşmüş ve buraya Gazi Osman Paşa türbesi ile beraber devlet ricalinden bazılarına türbeler inşâ ettirilmiştir.
Fatih Külliyesini teşkil eden yapılar 108.000 m2'lik büyük bir alan üzerine yerleştirilmiştir. Bu alanın ortasındaki camiin mihrabı eksenine göre simetrik olarak yapılmıştır.Caminin batı ve doğu yönlerinde büyük boş alanlar bırakılmış, bunların arkasına simetrik bir düzen içinde medreseler yerleştirilmiştir. Bu medreselerden sekizi Marmara yönünde yer almakta ve "Akdeniz Medreseleri" olarak adlandırılmaktadır. Doğuda (Haliç yönünde) bulunan diğer sekiz tanesi ise "Karadeniz Medreseleri" diye tanınır15.
Fatih Sultân Mehmed Hân, İstanbul'u fethinden sonra ilk iş olarak şehrin imârını gerekli görmüş ve vakfiyesinde de bu düşüncesini şu beyitle dile getirmiştir.
“Hüner bir şehir bünyâd idmekdür-Reaya kalbin âbâd eylemekdür”.
Fatih Sultân Mehmed Hân, yaptırdığı eserlere ne kadar önem vermişse, o eserlerin de ayakta durabilmesi için vakıflar tesis etmiş ve bu vakıflarda görev yapacak seçkin kişilerin vasıflarını vakfiyelerinde ayrı ayrı belirtmiştir. Bu sebeple, Fatih Sultân Mehmed Hân'ın vakfiyeleri çok geniştir. Burada tamamını zikretmek mümkün değildir. Fatih Camii ve külliyesi ile ilgili vakfiyesinin bazı bölümleri şöyledir.
“...Hitabet ve ba'de edâilhutbe salât-ı cum'ada imamet edip bu mukabelede hâlâ sikke-i şerifeler ile meşkûk olmağla nafiz ve rayiç olan dirhemden yevmi otuz akçe vazifeye mu-tasarrıf ola ve sıfat-ı mezbûre ile mevsuf muhtar-ı cemâat-i müslimin olmak fazileti ile meşhur ve maruf salih-i deyyin, âlim-i mütedeyyin, vech-i münirinde nur-ı salâh rahşan ve cebhe-i dil-pezirinde subh-ı saadet fürûzan, murteza'yi cemâat, camii levazım-ı imamet, makbul-i hassuâm, mukteda-yi âmmei halk olmağa sâlih iki nefer sâlih İmam tayin oluna. Tâ ki bunlar dahi bitarikilmünavebe Câmi-i mezburda evkât-ı hamsede her biri tamam-ı yevm-ü leylde imamet ve şerait ve levazım-ı imameti alelveçhilmeşruğ vettarîkül malûm riayet eyleyip bu iki imamdan her biri külle yevmin dirhem-i mezburdan onar akçeden ikisi külle yevmin yirmi akçe vazife-i imamete mutasarrıf olalar. Bu iki imam-ı fâriğulbal her biri nevbetinde mingayri ihmal bir gün ve bir gece tamamında alâveçh-ilkemal hizmetine müdavim ve feraiz-i hamse ve salât-ı teravih ve salât-ı leyletürregaip ve bunların emsali cemaat ile edâ olunan salevatta imarete mülâ-zim ola ve on iki nefer bülbül-i bağ-ı cinân ki her birinin neğamat-ı dil-firibi kut-ı cân ve kuwet-i cism-i natüvan, olhân-ı bibedelleri merhem-i riş-i dil, nâle-i müselselleri zencir-i ömr-ü müstâcil, câmi-i ehasin sıfat, mümin-i müteyakkız, âlim-i bil'evkat kimesneler câmi-i şeriflerinde müezzin olup bunlar dahi münavebe tarikiyle altı neferi bir yevm, altı neferi dahi yevm-i âharde her vakti şerifte üç âdem bir minarede, üç âdem minare-i uhrâda edâ-yi ezan-ı şerif için kıyam ve âmme-i müminine duhul-ı vakt-i salâtı ilâm ve edâ-yi hidemat-ı lâzimelerine teşmir-i sâk-ı ihtimam eyliyeler ve eslâs-ı ahire-i leyalide ki vakt-i icabet-i dua ve zaman-ı nüzul-i rahmet-i Hudadır; ol vakt-i saitte Rabb-i hayy-i mecidi temcit ve ihya-yi kalb-i karib-ü baide sây-i ekit ve ceht-i cehît eyleyip bu mukabelede her biri külle yevmin beş akçe vazifeden mecmuu yevmî altmış akçe vazifeye mutasarrıf olalar ve on nefer hâmil-i kelâm-i kadim ve hâfız-ı âyat-ı hâkim kimesneler ki her biri devr-i zamanın güzideleri ve hizb-ı muteberi ehli Kür'ân-ı celilüşşanın pesendideleri ola, devir-hân olup Câmi-i mezbur-i dilistanda her cuma günü kablessalâtilcüm'a mahfil-i refi-i felek-nişan üzere süreyyavar cem' olup her biri tenzil-i celilden alâveçh-itteenni ve-ttertil birer aşr-i şerif okuyup her cuma gününde mecmuu bir cüz'i şerifi itmam ve tekmil eyliyeler. Bu kavm-i mükerremin ahfez-ü a'lemi ki hüsn-i savtta müsellem-i akran ve Ilm-i Tecvit ve Kıraatte müşarünileyhi bilbenan ola..."
"... O Padişah yüksek öğrenim veren medreselerin görev ve görevlilerini şu şekilde düzenlediler.
Semâniye Medreselerinin herbiri için anlatma kabiliyeti yönünden başkan olabilecek vasıfları belirgin, başlangıç ve devamda, aklî ve naklî ilimlerde benzeri pek az bulunur, öğreticilik makamında her türlü liyakati benliğinde toplamış faydalı ilimler tahsiline aziz ömrünü harcamış üstün vasıflı bir müderris (Profesör) tayin oluna. Tâ ki şerefli müderris topluluğu içinde değerli eski müderrislerin âdetleri üzere tatil yapılması gerekli günler dışında hergün medreseye gelip kerem sahibi (Fatih'in) yüksek medreselerine alınan yetenekli gençlere her türlü ilim ve bilgiyi anlata..."
Fatih Sultân Mehmed, bu medreseleri yaptırıp görevlilerini tâyin ettikten sonra medreselerin müderrisleri ile bir gün sohbet ederken aralarında şöyle bir konuşma geçer.
-Değerli üstadlar, şu medrese odalarından bir tanesini de bana tahsis buyurunda bende devlet işlerinden vakit buldukça buraya gelip odama çekileyim ve ilmî incelemelerde bulunayım.
-Sultânım, medresede bir oda sahibi olmak için hiç değilse danişmend (doçent)'lik ilmî payesini ihraz etmiş olmak gereklidir.
Sizin ise böyle bir ilmî payeniz yoktur. Bu bakımdan size oda tahsis edemeyiz.
Bu cevap karşısında hiç de sinirlenmeyen Koca Fatih bu defa müderrislere:
-Ustadlarım, benim burada oda sahibi olmamın çaresi, yolu nedir?
-Sultânım müderrisler topluluğu huzurunda imtihan olursunuz, eğer sahip olduğunuz bilgiler bir danişmendin bilgisi kadar veya ondan üstün ise size de bir oda tahsis olunabilir.
Sonunda Fatih belirlenen günde müderrisler huzurunda imtihan olmuş, tabiatıyla üstün bilgi ve kültürü sayesinde imtihanı başarıp bir odaya sahip olmuştur.
"... Dârüşşifa için hasta nabzının hallerini bilen, anatomi ilminde geniş bilgi sahibi, tıp dalında ve şifa konusunda benzerlerinden üstün, büyük tecrübe sahibi olduğu sabit olan iki mütehassıs tabip tayin oluna...
"... Ve bir üstad cerrah operatör tayin oluna. Bu hüner sahibi de Allah'ın rızasını isteyici ve Allah için tedavi ve ilâca muhtaç olan müslümanlara hizmet ede..."
"... Dârüşşifaya iki merd ve doğru yolda aşçı tayin olunsunki bunlar tabiplerin kendilerine tarif ettikleri şekilde ve:
Hazan yaprağı gibi sarı bir benizle bin derd sahibi olan ve kaderin çeşitli hastalıklarından zayıf düşmüş ve merhamete lâyık hastalara, yaşama gücü verecek biçimde yemekler pişirip hastaların önüne hazırlaya ve o hastaların yaralı gönüllerini iyileştire ve zedelenmiş kalplerini hoş etme için derecesiz gayret göstereler..."
"... Ve o akıcı nehir (Fatih) yardım isteyeni azarlayıp başından savmayı reva görmeyip şart buyurdular ki:
Haftada bir gün nazır ve tabip ve kâtib dârüşşifa'da seher vakti toplanıp Sultânın başşehrinde evlerinde yatağa düşmüş olup bazı ilâçları tedarik etmeğe güçleri yetmiyen ve evine doktor çağıramıyacak kadar fakir ve âciz olan müslümanlar tarafından gelip başvurulur ve o hayır sahibinin (Fatih'in) anbar ve kilerinden lütuf yalvaranlar içinde şerefli vakfı kat'iyyen esirgenmiyecek ve âleme şâmil keremi bütün insanlara ulaşacak ve böylece hayır sahibine de büyük sevab hasıl olacak..."
"... Şâm büyük vakıf yapıcı (Fatih) şart buyurdular ki, İmâret-i Âmire ve iftihar kaynağı ziyafet evi için emniyet ve diyanet ile tanınmış, iyilik ve Allah korkusu ile vasıflanmış, ince ve ikramcı ruhlu, lütuf kapısı herkese açık, iyi huy, çevresi ayın hâlesi gibi geniş, Cihan Güneşi gibi yüzü yerde alçak gönüllü bir Şeyh (müdür) tayin olunaki çöl yollarını geçip benzi hazan yaprağı gibi sarı ve bin derdle hüzünlü, istirahat yerine (Tâbhâneye) erişen misafirleri güleryüzle karşılayıp gözlerinin yaşları gibi önlerine düşüp hürmet ve saygı ile onları Cennet'e benzer nimetler evi ve ikramlar makamına kondurup konuğa ikramda Halil İbrahim Peygamber'in yoluna uya. Misafirlik süresi en çok üç gündür. Üç gün taman olunca eski kaide üzerine güleryüzle destur vere ve misafirlik sırasında şerefli imaretlerinden tayin olunan gıda ve yemekleri tam bir güler yüzlülükle misafirin huzuruna hazırlaya ve bu konuda tam bir tahammül ve geniş yüreklilikle hareket eyliye..."
"... Kocası olmıyan temiz ve namuslu müslüman kadınları için ve imâret-i âmirelerine inecek saygın misafirlerin ziyafeti için yılda 15.000 akçe tayin buyurdular. Tâ ki o zavallı kadınlar günlük geçimlerinden aciz ve tam ırz ve haya ehlidirler. Hizmetkârlar gönderip imâret-i âmirelerinden ihtiyaçları giderip gönül huzuru ile devletlerinin (Fatih'in padişahlığının) devamı için dua ederler..."
"... Mübarek medreselerine vakfettikleri şerefli kitapların kütüphanesi için hâfız-ı kütüb (kitap muhafızı-kütüphâne memuru) tayin oluna ki kitapların adlarım bilsin, müderrisler ve öğrencilerin istedikleri kitapları açıklamakta kusursuz olsun..."16.
Halen caminin iki imam-hatibi, altı müezzin-kayyımı vardır. Görevlilerine ait meşrutaları yeterlidir. Onbinlere ulaşan cemâatiyle İstanbul'daki en çok cemaatı olan camidir.
Caminin dış avlusu oldukça geniş bir alanı kaplamakta olup, Fatih Müftülüğü'nün gayretleriyle yeni bir bahçe düzenlemesi yapılmıştır.Büyük cemâatleri istiap edecek şekildeki camiin musallası oldukça geniştir. 2013 yılında Vakıflar İdaresi tarafından iyi ve güzel bir şekilde restorasyondan geçirilmiştir.
1.Hadîka,c.l, s.8-10;İst. Ansiklopedisi, c.X, s.5543
2.E.H. Ayverdi Osm. Mim. Fatih devri c.III. s.356.
3.T.Öz, İst.Câmileri, c.l, s.57;İstanbul Abideleri s.36
4.F. Anıtları, s.50
5.İst. Ansiklopedisi. c.X, s.5545
6.A.g.e. c.X s.5544;İst.Abideleri s.37
7.A.g.e. c.X, s.5547
8.F. Anıtları, s. 52
9.İst. Ansiklopedisi. c.X, s.5549-5550
10.FAnıtları, s.50
11.A.g.e. s.53
12.S. Eyice. 1st. Minareleri,s.11-37.
13.İst.Ansiklopedisi. c.X, s.5547;E.H.Ayverdi Osm.Mim.F.Dev. c.III, s.379
14.A.g.e. c.X, s.5550.
15.EM. Ayverdi, Osm.Mim. Fatih Devri c.III s.63.
16.Fatih Mehmed II, Vakfiyeleri, Ank. 1938, s.204-255;İst.Kültür S.Ansiklopedisi. c.III, s.1715-18.